Yayın No:001
UZAKTA PARLAYAN IŞIK
(BİLDİĞİM VE TANIDIĞIM KADARIYLA ÇİN)
Bir zamanlar radyomun dünyayı
evimize getiren ses rüzgarının karşısındayken kendi ana dilimizde program sunan
bir spikerin etkileyici sözleriyle radyoya heyecanla yaklaşmıştım. Bu çocukluğumda
seyrettiğim filmlerdeki muhteşem sanat güzelliğiyle ve ekzotik bir dünya olarak
daima esintileri hayalimde dolaşan Çin’in dünyaya açılan bir penceresi görevini
üstlenmiş Pekin Radyosu’nun yankılanarak gelen güzel sesiydi.
Her zaman yüce dağlar ve engin
denizler ötesindeki bu büyüleyici dünyayla bir ilişki kurabilmeyi, bir parça
olsun bu ülkeden bir şeylere dokunabilmeyi ne kadar çok isterdim, anlatamam!
Kilometrelerce uzanan dağlar, ormanlar ve çöllerle uçsuz bucaksız Çin ülkesinin
dünya milletleriyle kendi arasında bir köprü olan Pekin Radyosu’ndan ilk
mektubu aldığımda sevinçten uçacak gibiydim! Çok uzaklardaki ilgimi çeken bu
memleket hakkındaki öğrenmek istediğim birçok konularda susuzluğumu Pekin
Radyosu’nun nazik cevaplarıyla gidermiştim.
Türk ve Çin ulusları bugün
birbirlerinden binlerce kilometre uzakta yaşamaktadırlar. Fakat çağın insanlığa
getirdiği yenilik ve kolaylıklarla zaman ve mesafe ne kadar kısalmakta değil
mi!?
Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk
Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişkiler her ne kadar 1971 yılında
kurulmuşsa da, tarihin derinliklerinden bugüne kadar geçen yüzlerce yıllık
zamana rağmen Çin ile ilişkilerimiz kopmamıştır.
Çin halkıyla diplomatik ilişkilerin
kurulduğu tarihten bu yana, Çin Halk Cumhuriyeti hakkında kimi gazetelerde
haberler, röportajlar ve yazı dizileri yayımlanmış, birkaç da kitap neşredilmişti.
Bunların Çin ve bu büyük ülke halkına dair bilgi ve düşünce ufkunu epeyce
genişlettiği bilinen bir gerçektir.
Düne kadar mekan ve zaman içinde,
Çin bizim için uzak ve hatta erişilmez bir ülke idi. Oysa bugün uçaklar,
radyolar, televizyonlar yolu ile dünya küçüldüğünden Çin de Asya dışındaki
âleme yaklaştı. Fakat, bu âlemin merakını da üzerine çekmekten geri kalmadı.
Çinliler, tarihlerinde kendi kader
ve geleceklerini aydınlatmak için sayısız örnekler vermişlerdir. 1911’de Çin
İmparatorluğu’na son veren ve cumhuriyeti kuran Sun Yat Sen’in “Geçmişini
hiçbir zaman unutma, o senin gelecekte daima rehberin olacaktır.” Sözü sık sık
hatırlanır, tekrarlanır.
Çin’de dikkate değer hususların
başında sanat ve kültür çalışmalarına verilen önem gelmektedir. Özellikle
geleneksel kültüre sımsıkı bağlılık, çağdaş kültür çalışmalarında kaynak olarak
geleneksel kültürün göz önüne alınması; dolayısıyla halk kültürünün daima gündemde
oluşu, Çin’in temel felsefesini oluşturmaktadır.
Güzel sanatların her biri çağlar
boyunca Çin’de devamlı gelişmiş, her sanat eseri kendi dönemini sembolize eden
bir varlık olmuştur. Bunların geniş hayal gücü ile güzel fikirle dolu, renkli
ve ışıklı olduğu görülür. Çinlilerin, “Bizim sanat dünyamızda sonsuz olarak
sona erecek bir şölen yoktur.” Sözlerinden sanat dünyalarının ne kadar engin ve
sınırsız olduğunu hissedebiliriz. Bu zengin sanat âleminin en güzel eserleri de
şiirlerdir.
Çin şiirlerini gözden geçirenler, bu
şiirlerde Çinlilerin heyecan ve tutkularını, neye inandıklarını, neyi
istediklerini, aşk ve kıskançlıklarını, ıstıraplarını ve coşkun neşelerini
bulabilirler. Birçok konuda olduğu gibi şiir konusunda da Çin ulusuyla benzer
yanımız olduğunu duymak çok ilgi çekici ve sevindirici! Çinliler de şair
ulustur. Bizim halk ozanları gibi destanlar anlatan, şiirler ve türküler okuyan
ozanları vardır. Bir başka ifadeyle Çin’de herkes şiirden anlamakta, herkes
kendini biraz şair kabul etmektedir. Çin’de müzik, felsefe ve şiirin iç içe
olduğu görülür.
Halkın bir kısmı, yüzyıllar önceki
gibi ataları gibi yaşamaktadır. Büyük bir çoğunluksa modernleşme hareketinin
gereği büyük şehirlere yerleşmiştir. Çinliler üzerinde yaşadıkları yaklaşık 9
milyon 600 bin kilometrekarelik alanı modernleştirmeye çalışmaktadırlar, ama 5
bin yıldır süregelen milli kültürlerini de bir kenara bırakmamakta. Yüzyıllarca
yaşanan çeşitli etkilenmelere rağmen Çin kültürü gelişmeye devam etmiştir.
Bugün rastlanan pek çok gelenek ve sanat eseri de hiç kuşkusuz eski Çin
sanatından ve kültüründen etkilenmektedir.
Hızlı şehirleşme ve modernleşmeye
rağmen Çin’e hālā “Çiftçilerin ülkesidir.” Denilebilir. 800 milyona varan
çiftçilerin hayat standartlarını yükseltmek amacıyla 1978’de kırsal alanda
iktisadi reformlar yapılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte köylü ailelerin
konut sorunu da düzeltilme yolundadır. Şehirlerde ise, eskiden kalan anıt
yapıların yanında bugünün dev apartmanlarını görmek mümkündür.
Birçok Uzakdoğu halklarında olduğu
gibi, pirinç Çinlinin de temel ihtiyaç maddesidir ve genellikle her öğünde
sofrada haşlanmış pirinç bulunmaktadır. Bu belki de Asya’nın doğusuna dair ilk
bilgidir bizim öğrendiğimiz. Bir başka deyişle pirinç, ekmeğin yerini almakta,
genellikle sofrada ekmek bulunmamaktadır.
Çin’de yaşayanlar, bir kısmı yoksul
olmalarına rağmen onurlu olmaları ile de dikkati çekmektedir. Uygulamaya
konulan yeni olaylardan biri de, her ailenin üretimde uzmanlaşmasıdır. Böylece
üretimin artacağına umutla bakılmaktadır.
Yerli üretim miktarı ve kalitesi
artmıştır. Çarşıların Çin halkının ihtiyacını karşıladığı yapılan gözlemler
arasındadır. Çinli aile artık “Çok çocuk daha çok bereket.” anlayışını
benimsemekten vazgeçmiş görünüyor. Onlara göre tek çocuk mükafatlandırılmış çocuktur.
Onlar küçük aileleri içinde sıcak ve daha samimi yaşama şansına sahiptirler.
Aile planlamasına sıkı sıkıya bağlı kalındığında her ailenin en kıymetli
varlığı ve gelecekteki Çin’in yaratıcıları olan çocukların eğitim ve sağlık
sorunları daha da kolay çözümlenebilecektir. Çin en zengin doğal kaynağını
çocuklarını, eğitimlerine ağırlık vererek geliştiriyor. Modern Çin’i yaratmanın
yolunun halkın eğitilmesinden geçeceği fikri gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır.
Son zamanlarda ekonomik alanda
atılan büyük adımlara rağmen Çin henüz gelişmekte olan bir ülkedir. 39 yıl
önceki kuruluşundan bugüne kadar ağır sanayi ve enerji üretimi alanında bir
hayli yol katedildiği söylenebilir.
Bunun yanında, tüketim malları ve
hafif sanayi ürünleri kendine yetebilecek kadar üretilmektedir. Özellikle
elektronik alanında gelişmeler kaydedilmiştir.
Bütün bunların yanı sıra, bilim ve
teknik alanındaki yeni atılımlar Çin’i de modern teknoloji ve bilgisayar
alanına sokmuştur. Bu gerçeklerin ışığında Çinlilerin çok sevdiğim bir yanları,
gerçekçi ve samimi olmalarıdır. Bulundukları ekonomik ve sosyal durumu
biliyorlar ve büyük bir tevazu örneği göstererek, az gelişmişlikten kurtularak
gelişmekte olan bir ülke olduklarını, ifade etmektedirler.
Sonuç olarak, her alanda gayret ve başarılarıyla hızla ilerleyen, gülen
insanların ülkesi Çin, dünya kamuoyunun da dikkatlerinden kaçmayarak,
Uzakdoğu’da yeni bir “Işık” olarak parlamaktadır.
Memduh ÖZCAN
Haziran 1988
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder