17 Ekim 2013 Perşembe

MİLLİYETÇİLİK,İNSANİ SİSTEMLER VE İSLAM


Yayın No:006

MİLLİYETÇİLİK, İNSANİ SİSTEMLER VE İSLAM

            Dünya tarihi boyunca bütün toplumlar kendi inanç ve fikirlerine göre bir ilahi ya da batıl dine veya kendi düşüncelerinden doğan belli kurallara göre ülkelerini yönetecek bir heyet, iktidar, devlet kurmuşlardır. Krallar da kendi danışma meclisleriyle beraber genelde toplumun inanç ve yaşantısına uygun bir yöntemle krallıklarını yönetmişlerdir. Dünya tarihi dikkatle incelendiğinde; Yaratıcı Allah tarafından görevlendirilen peygamberlerin getirdiği ilahi dinler, kanunlar ile peygamberlerin bildirdiği dine inanmayan insanların kendi düşünce ve nefsani isteklerinden doğan sistemlerin, hayat tarzının mücadelesi görülür. 18. Yüzyıldaki Fransız Devrimi’ne kadar ülkeler büyük çoğunlukla krallıkla, imparatorlukla yönetiliyor, kral ve maiyetindeki toplum dini esas alıyor, yaşantıyı din belirliyordu.
            Bozulmuş dinler olan, bilim ve teknolojik gelişmeye engel olan Hıristiyanlık, Yahudilik gibi dinler ve çıkarcı din adamları yüzünden Avrupa’da insanlar maddeciliğe yöneldi, akıl ve bilimi hedef aldılar, hatta insandan doğan bu değerleri ilah edindiler, bütün dinlerin ilerlemeye engel olduğu zannına kapıldılar. Halbuki akıl ve bilim, amaç değil Yüce Yaratıcı’nın rızasına kavuşmak, O’nun varlığı ve birliğine inanmak, imtihan için yaşanılan bu hayat sınavını geçmek için araçtı. İslam tarihi incelendiğinde; İslam ülkelerinin bilimde, fende, icatlarda, sanatta ve uygarlık alanında büyük başarılara ulaştığı görülür. İslam, daima ilmi, araştırmayı, doğruluğu, ferdi ve sosyal olarak temiz, huzurlu bir toplumu teşvik etmiştir. Bütün ilahi hükümler insanın ve toplumun faydasınadır.
            Fransız Devrimi’nden sonra cumhuriyet, milliyetçilik, eşitlik, özgürlük gibi değerler ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet rejimi, çoğunluğun idaresine dayanır. Çoğunluğun inancı, fikri, görüşü neyse o egemen olur. Bu her toplum için makul bir yönetim şekli.
            Milliyetçilik kelimesinin sözlük manaları incelendiğinde bir milletin üstünlüğüne ve onu savunmaya yönelik fikir ve duygu olduğu görülür, bu ise açıkça İslam’daki: “İnananlar Kardeştir.” Ayetine terstir ve dinen yanlıştır. İnkılap Yayınlarının Türkçe Sözlüğünde Milliyetçilik :”Bir milletin kendine özgü kültüre, geleneklere bağlı kalıp, kendi varlığını herşeyin üstünde tutarak yaşayabileceğine inanan görüş.”
Ülke Yayınlarının sözlüğünde: “Millet, milliyet topluluğunu esas alan, onu sevmek ve yüceltmek ana fikrine dayanan görüş”
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü’nde ise: “Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusalcılık.”
            Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, ırkçılık nasıl ki insanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklere indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti olup iyi bir şey olmadığına göre, milliyetçilik te onun ikiz kardeşi olarak bir milleti sevmek ve yaşatmak bir yana, millet üstünlüğü manasını kapsadığından yanlıştır.
            Bu fikirle, aynı İslam Dini’nden olan milletlerin kardeşçe birarada yaşaması, iyi ilişkiler kurması mümkün değildir. Zaten 36 milleti idare etmiş Osmanlı İmparatorluğu da bir açıdan bu fikrin tesiriyle dağılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında iki millet kavramı olmuş; biri İslam Milleti, diğeri bütün Gayr-i Müslim Milletler. Aslında bu tarif Kutsal Kitap Kurân’da vardır: “Küfür tek millettir.” Bu ayetten inanan müslümanların da tek millet olduğu sonucu ortaya çıkıyor.
            Bununla birlikte bütün insanları eşit kabul eden Hucurat Suresi 12. Ayet-i kerimede Yüce Allah: “Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi ancak tanışasınız, bilişesiniz diye milletlere ve kabilelere ayırdık (Bu milletlerin ve kabilelerin önemi var zannettiniz), Allah katında en değerliniz en müttaki olanınızdır. Şüphesiz Allah bilen ve haberdardır.” (1)
Bu ayet-i kerimede Yüce Allah insanları neden milletlere ayırdığı ve hemen ardından “En üstününüz takvaca en üstün olanınızdır.” Buyurması üstünlüğü milletiyle övünme değil de takvaya; günah ve kötülüklerden en çok sakınmaya ve ahlakça en güzel olmaya bağlıyor, bu da milliyetçiliği yasaklayan bir diğer delildir.
            Ayrıca son peygamber Hz.Muhammed (a.s)’ın Arapçadaki karşılığı ‘kavmiyetçilik’ olan milliyetçiliği ve ‘asabiyye ‘ olan ırkçılığı, tarafgirliği yasakladığı hadisler de konuyu açıklamaktadır ve O’na inananlara birer delildir :
            1. İslam’dan önce Arabistan’da Cahiliyye Dönemi’nde halk arasında malıyla, soyuyla, kabilesiyle övünmek yaygın idi, kabile çatışmaları, karşılıklı övünme ve yermeler çok olurdu. Bu yüzden İslam Dini gelince Hz.Peygamber  (a.s.): “Kim Cahiliyye davasında (kavmiyetçilikte, bugünkü manasıyla milliyetçilikte) bulunursa Cehennem’de iki dizi üzerine çökmüş demektir.” Buyurdu. Sahabe dedi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Namaz kılsa oruç tutsa da mı?”, “Evet” cevabını verdi.(2)
            2. Hz.Muhammed (a.s) zamanında, muharebenin birinde -Beni Mustalık Gazvesi olacak- ordu konakladığı sırada, kuyu başında Muhacirlerden (Göçmen Mekkeliler) biri ile Ensardan (Yardımcı Medineliler) biri arasında deve sulaması yüzünden kavga çıktı. Muhacirlerden olan biri Ensardan olan birini dövdü. Bunu üzerine Ensardan olan kişi derhal eski Arap adeti üzerine “Neredesiniz Ey Ensar!” diye bağırarak medet istedi. Muhacirlerden olan kişi de “Neredesiniz Ey Muhacirler!” diye o da yardım istedi. Rasulullah (a.s) bu çağrıyı işitince :”Bu işittiğim cahiliyye davası ne oluyor?” diye sordular. “Bir şey değil, muhacirlerden bir çocukla ensardan bir çocuk dövüşmüş” cevabını alınca “Böyle sözü bırakınız. Zira bu çirkin, kokmuş bir şeydir.” Buyurdular. Kur’an-ı kerimde övgü için güzel bir vasıf olarak bildirilen “Ensar” ve “Muhacirin” lafızlarının asıl maksadından saptırıp şehircilik ve milliyetçilik için kullanılmasını peygamber efendimiz yasaklamıştır.
            3.....
     (DEVAMI EKLENECEK...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder