17 Ekim 2013 Perşembe

GERÇEĞE YOLCULUK


 Yayın No:010

GERÇEĞE  YOLCULUK

 

Kainattaki Mutlak Gerçeği bulmanız ve gönülden inanmanız dileğimle, Hızır (a.s.) öğüdü gibi dost mektuba başlıyorum.

Son ilahi Kitap Kur’an’ın ilk sözü “OKU !” ve Kur’an’da en çok tavsiye edilen işlerden biri “DÜŞÜNMEK” ve “İBRET ALMAK” tır.

Ya bu mesaj, hayat boyu dinlenilen, okunulan en önemli ve ölmeden, Dünya’dan ayrılmadan önce yapılan kötü işlere, günahlara tövbe ettirecek, KURTULUŞA ERDİRECEK olan dost tavsiyesi ise. BİR KERE İÇ DÜNYANIZDA DÜŞÜNSENİZ NE KAYBEDERSİNİZ?

Bu, geniş bir pencereden, çeşitli boyutlardan Kainat’ın  ve insanın niçin yaratıldığını, evrenleri, hayatın bir imtihan olup, insanlığın Dünya’da ne yapması gerektiğini ve kabul etmek zorunda kaldığı Evren’deki ilahi işaretler ve gerçeklerin gün ışığı gibi algılanıp tespit edildiğini gösteren ve insanlar için kurtuluş ve gerçek huzurun Kıyamet’e kadar baki olacak Gerçek Din İSLAM KANUNU’nda ve SİSTEMİ’nde olduğunu inanmaya ve anlamaya DAVET’tir.

Dünya’da birçok millet kendi dini veya kanununa gerçek ve doğru demektedir, o halde Mutlak Gerçek nedir? İşte Mutlak Gerçeğin ölçüsü; zamana ve mekana göre değişmezliktir!, Tek Yaratıcı’nın bir adı da Hakk yani Doğru,Gerçek olandır. Allah’ın Kanunu’nda da değişiklik yoktur! Gerçek, yalan ve sahte olmayandır. Düşünen ve araştıran için Gerçeğin,Doğrunun işaretleri ve kanıtları vardır. Alemleri ve insanı Yaratan, düzenleyen, insanlığın ihtiyaçlarını en iyi bilen Sonsuz Güç Sahibi, Ölümsüz Allah’ın, cinlerin elçileri de dahil 228 bin peygamberle devamlı bildirdiği, en son olarak da Hz.Muhammed Peygamberle insanlığa sunulan İslam Dini ve Kanunu’dur, Mutlak Doğru ve Huzura götürecek olan!

İnsanlık bilim, teknoloji ve keşifte ilerledikçe İslam’ın hükümlerinin doğruluğu, gerçekliği ve faydaları daha iyi anlaşılıyor. Kur’an’da da bildirilen, bugün uzayda Karadelik Tünellerinden Öbür Alemlere, Evrenlere geçildiği bile tespit edildi. Fakat bütün bunlara rağmen inat, gurur, kibir vs. yüzünden bile bile inkar eden bahtsızları Büyük Hesap Görücü’ye havale edelim!

Bütün Kainat’ın yaratılış sırrı Hz.Muhammed(a.s.)’ın dile getirdiği şu kudsi hadisde berraklaşıyor ve Alemlerin Rabbi buyuruyor ki: “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi diledim, bunun için varlıkları yarattım.”

Yüce Yaratıcı’nın son peygamberi Hz.Muhammed(a.s.)’in tebliğ ettiği Kur’an’daki yazıyla “Allah” ismi Evren’in her yerinden muhteşem şekilde aksediyor: İnsanın kalbinde, arıların peteğinde, balıkların kanadında, kuzunun üstünde, soğanın zarında, dağın üzerinde, Ay’ın morötesi ışın fotoğrafında, ve daha nice yerlerde! Allah’ın varlığı ve birliğini, Hz.Muhammed’in elçisi olduğunu işaret eden insanın iç dünyasında ve dış dünyalarda sayısız işaretler: Almanya’da ormanda Kur’an yazısıyla “Allah’tan başka ilah yoktur,(Hz.) Muhammed, Allah’ın elçisidir.” Yazan ağaçlar! Ve bu harika mucizeyi görmeye gelen ve müslüman olan çoğalmaya başlayınca bunu örtmeye,saklamaya çalışan inkarcılar! Zaten Kur’an’daki ‘Kafir’ kelimesi gerçeği örten,gizleyen anlamındadır. Doğru bilgi ve güzellikleri saklamakla hazine mi kazanacaklar ya da ölümsüz mü olacaklar! Bunca harika işaretlere inanmayanların halini artık siz değerlendirin.

Hz.Muhammed(a.s.) insanları Gerçek Din, Yol, Sistem, Kanun olan İslam’a davet etti. En büyük hizmet insanların ebedi hayatına yönelik hizmettir. İnançlarını kurtarmak,kuvvetlendirmektir. Onlara saadet ufuklarını göstermektir. Sonsuz mutluluğa yöneltmektir. Ruh açlığını eğlencelerle dolduramayız. İnsana yaratılışına uygun bir sistemi uygulamadıkça gönlünü huzurla doldurup aklını doyuramazsınız. Fıtrata en uygun tarzı ise Allah göstermiştir. Kur’an ve hadislerde bunlar anlatılır.

Her maddi zevkin bir nihayet noktası vardır. O noktanın ilerisinde o zevk acılaşır, tat vermez olur. Manevi yaralarını maddi zevklerle kapatmaya çalışanlar, elde etmeye çalıştıkları zevklerin içinde, yaralarının çok daha acı şekilde sızladığını çok sonra fark ederler. Bilmezler ki, onların asıl rahatsızlığı ruh, vicdan, kalp ve akıllarındadır. Elle tutulur bir uzvun ıztırabını çekmiyorlar ki, maddi “çare” ler deva olsun. İnsandaki ruh yangınını söndürecek deniz ancak imandır, ruhu ısıtacak manevi güneş de ancak İslamiyettir. Dünyanın neresine gidilirse gidilsin, neye sahip olunursa olunsun, ne yapılırsa yapılsın, insanın kalbi huzura ancak Allah’ı anmakla ulaşır, çünkü alemlerin Rabbi Kur’an’da : “İyi bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur!”  buyuruyor.

Önemli diğer bir husus şu ki; Bir insan ailesinde, çevresinde kendisine yarım inanılıp güvenilmekten memnun olmaz, kabul etmez ise, İslam’da da kısmen inanıp inanmama yoktur ve “müslümanım” diyen bir ayeti, sünneti inkar etse, inanmasa dinden çıkar ve kurtuluşa asla eremez. Bu durumu Yüce Allah Kur’an’da : “Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? “ ayetiyle tenkit eder. Bu herşeyin sahibi ve Yaratıcısı’nda kusur ve hata görmek olur ki imanla bağdaşmayacağını her akıl sahibi bilir! Ayrıca heva, heves ve çıkarlarına göre ilahi hükümleri değiştirmek isteyenler de ateşin yolcusudurlar.

Dünya, bir imtihan yeri ve hayat, insanlara verilen yeterli süredir. Sonsuz Cennet’i kazanmak kolay olmadığı için Dünya çekici, yaldızlı, aldatıcı, tuzaklarla dolu, çoğunlukla zorluk ve sıkıntı yeridir, tıpkı insan gibi ölümlüdür. Cehenneme kıyasla da Cennet gibi görülür. Sırayla peygamberler ve ilahi kitaplar yol gösterici olmuşlardır. Gerektiğinden fazla Dünya’ya hırsla dalanlar, Allah rızası ve Gelecek Dünyası için hiç hazırlık yapmayanlar için, gönül sultanı Yunus Emre Dünya’nın halini şöyle ifade etmiş:

Bu Dünya’nın hali,

Benzer murdar bir gövdeye

İtler murdara üşüştü,

Hakk dostu kodu kaçtı.

Ne kadar sevsek, ayrılmak istemesek te Gelecek Dünya’ya giden yolculuk aracına bineceğiz.1000 tane evimiz, sarayımız, arabamız, eşimiz hatta Dünya bizim olsa, bunların  tümünden faydalanıp doyacak mıyız ya da bunlar bizi ölümsüzleştirebilecek mi? Hayır! Nuh Peygamber: “Dünya iki kapılı bir han.” Diye belirtmiş, insanların çoğu hep hanın içindeki istekleri, hayalleri, hırslarıyla meşgul oluyorlar, ya hanın dışındaki Gerçek Ölümsüz Ülke’ye dair düşünceler, hazırlıklar? Yüce Yaratıcı’ya, Hz.Muhammed Peygambere ve Kıyamet’e inanan, akıllı ve ileri görüşlü bir insan geleceği de düşünerek hazırlık yapar.

Dünya her şeyiyle insanın denenmesi için yaratılmış özel bir mekandır. Dünya’ya gelen her insan burada bulunduğu süre içinde ölüm kendisine gelip de yeryüzünden ayrılana kadar sayısız olayla denenir. Duyduğu, gördüğü, hissettiği her şeyde kendisi için bir imtihan vardır. İmtihan eden ise Allah’tır. Bu imtihan ömür boyu geceli gündüzlü her an devam eder. Kişi ne görüyor ne duyuyorsa hepsinde kendisi için bir deneme vardır, hiçbiri amaçsız değildir. Buna karşılık insan Allah’a yönelip dönmekle, O’na kulluk etmekle, rızasını aramakla yükümlüdür.

İnsan Yüce Yaratıcı’ya, O’nun elçisine tamamen inanıp  dost oldu mu, Dünya karşınızda olsa önemli değil; Bakınız, Hz.İbrahim ve ona inanmayan, zulmeden Kral Nemrud ve Babil halkına; Yığınlarca ateş ve dev alevlerin içine attılar da, havada uçarken: “Allah bana yeter!” diyerek Yüce Mevla’ya inandı, güvendi ve ateş alanı çiçek bahçesine döndü. İşte Hz.Mevlana Celaleddin’in hali, Gerçek bir Müslüman, Allah dostu olarak çekici bir yıldız gibi, huzur veren bir ev gibi asırlardır milyonlarca insanı kendine çekiyor. İnsan parlak bir yıldız, güzel bir çiçek, Yaratıcı’ya dost olmak varken, denizde boğulurken secde eden Mısır Firavunu, sivrisineğin kafasına girmesiyle acıyla can veren Kral Nemrud, ya da zenginlik, kibir ve inkarıyla yerin dibine batan Karun gibi olmak ister mi? Tarih ibretlerle doludur.

Kıyamet Günü’nde en şiddetli azaba çarptırılacak olanlardan biri de zalim, adaletsiz devlet reisidir. Zulüm, karanlık demektir. Gemi karanlıklar ülkesine dalmadan rotayı İslam Güneşi’ne çevirmek lazım. Ne mutlu o kimseye ki hatalarını, günahlarını bilip kalbini tövbeyle yıkamıştır!

200 yıldır şu önemli yanılgı uykusundan uyanmalıdır: Din, siyaset ve devlet işlerinden ayrılmalıdır diye düşünenler şu önemli kıyası kaçırıyorlar: Bütün Kainatı, yıldızları, galaksileri, sayısız bitkileri ve hayvanları, milyarlarca insanı yaratan ve düzenleyen Yüce Allah ve O’nun Kanunu, Sistemi olan İslam’a göre devletler ve halklar yönetilmez mi? O zaman inanmayan insanlar, kendi akıl ve düşüncelerini Yaratıcı’nın Kanunu’ndan üstün görüyorlar, demektir.

Şu gerçek Güneş gibi karşımızda durmalıdır: Nuh Tufanı’nda, Nuh (a.s.)’un duasıyla inanan 83 kişi hariç, bütün kafirler ve Dünya sular altında kalmıştır. Tarih boyunca kim Allah’ı ve O’nun elçilerini, ilahi dinleri inkar edip üstünlük taslamaya kalkmışlarsa alçaklığa uğramışlardır. Dünya hayatının imtihan sırrı olarak bazı zalimlere ilahi azap hemen gelmemektedir, çünkü Kur’an’ı Kerim’de bir ayette: “Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma, onları gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar ertelemektedir.” İfadesiyle açıklanmakta.

Türkiye’deki 17 Ağustos 1999 Depreminin manevi sebebini Hz.Muhammed Peygamber (a.s.) açıkça belirtmiş: “Yerin zelzelesi iki şeyden olur: Biri zina etmektir, diğeri zulm etmektir. Zina ve zulm aşikar olursa yer buna takat getiremez. Hakk Teala Hazretlerine yalvarır, inler ve sallanır. Bu Hakk Teala’nın zina ve zulm yapan insanları helak etmesine kadar devam eder.” Bu günah ve suçlara ilaveten, deprem gecesi bazı din düşmanlarının Allah(c.c.) ve Hz.Muhammed(a.s.)’e meydan okuyup hakaret etmesi, Yüce Yaratıcı’nın gazabına yol açan azgınlık olsa gerek ki hemen o gece Dünya’da eşi benzeri az görülen korkunç deprem oldu!

Milyarlarca insanın hesaba çekileceği müthiş Mahşer Günü ve asla geriye dönüşün olmadığı ve inkarcıların büyük bir yangıyla: “Rabbimiz, bizi tekrar Dünya’ya gönder de, iyi işler yapalım.” Diyerek son pişmanlıklarını itiraf ettikleri Gün gelmeden, şu Kur’an mesajlarıyla gaflet uykusundan uyanıp ibret alalım:

6/39: “Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir.”

13/19: “Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (inkar eden) kör kimse gibi olur mu? (Fakat bunu) Ancak akıl sahipleri anlar.”

14/18: “Rablerini inkar edenlerin durumu (şudur): Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer.”

27/80: “Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da da’veti duyuramazsın.

      81: Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.” (Yüce ilahi mesajı aktardığımız kişilerin bu iki ayette belirtilen Gerçeğe yüz çevirenlerden olmamasını diliyoruz.)

29/41: “Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!”

Dost istersen Allah yeter, Yaran istersen Kur’an yeter, Mal istersen kanaat yeter,

Düşman istersen nefs yeter, Nasihat istersen ölüm yeter.

Dost acı söyler ve dost kara günde belli olur. Bu Dünya’da tebliğ görevimi yapıyorum. Gelecek Dünya’da kimse, “Gerçeği niçin duyurmadın?” diyemez. Geleceğimizin Kurtuluşu, İlahi Mesaj İslam’a inanıp inanmamaya bağlı; Sonsuz Güzellikler ve Huzur Evreni’nin kapısının anahtarı ‘İnanmak’, Sonsuz Ateş ve Azap Alemi’nin kapısının anahtarı ‘İnanmamak’tır.

Kurtuluşun Anahtarı İslam İnancı’na ve Sonsuz Huzura erişilmesi dileğimle.

   

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder